Bir Sayfa Seçin

Miciko Şendil: Tüm katılımcıları saygı ile selamlarım. Bu sempozyumu düzenleyen idarecilere ve emeği geçen çalışanlara teşekkür ederim. 2004 senesinde Benim Adım Kırmızı’nın Japoncası yayımlandığı zaman yazarı Orhan Pamuk Japonya’ya davet edilmişti. Ben de gittim. Orada sohbet sırasında Orhan Pamuk’a Türk edebiyatında en çok sevdigi eseri sordum. Tanpınar’ın Huzur’u olduğunu öğrendim ve buna çok mutlu oldum, çünkü benim için de o en çok sevdiğim eserdi. Şimdi çeviri yapmak için tekrar Huzur’u okurken, Orhan Pamuk’un Tanpınar’dan ve özellikle bu eserinden ne kadar etkilendiğinin farkına varıyorum.

Ben Huzur’u ilk defa Türkçe öğrendiğim sıralarda okumuştum. Çok fazla bilmediğim kelime olmasına rağmen hoşuma gittiğini, büyük zevk ile okuduğumu hatırlıyorum.  Hâlâ da benim için Türk edebiyatında okuduklarım içinde en sevdiğim eser olarak yerini koruyor. Bu defa çeviri için okuduğumda, yine aynı zevkle okumakla beraber, Japoncaya çevirmekte çok zorlandım. Bazan birkaç gün aynı sayfada kaldığım olmuştu. Okurken zevkle okuyabildiğim halde çevirirken bu zorluk nereden kaynaklanıyor diye düşündüm. Onlardan birkaçını burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Roman yazarken, herhalde Tanpınar için mantığını takip edip, bir mânâyı anlatmaktan ziyade, birkaç fikir veya imajı dizmenin, çeşitli unsurlarla, çeşitli tasvirlerle okuyucuda bir duygu uyandırmanın, bir fikir oluşturmanın öncelikli olduğunu düşünüyorum. Sanki bir ressamın, resim yaparken, renkler ve şekillerinden oluşan etkiyi seyircinin üzerinde bırakması gibi. Mesela, Tanpınar Boğaz’daki bir köyden bahsederken şöyle kelimeler diziyor: Küçük camili, bodur minareli, kireç sıvalı duvarlar, küçük mescitli köy, su akmayan lüleleri bile insana serinlik duygu veren ayna taşlar kırık çeşme, terkedilmiş ve avlusunda şimdi keçi otlayan ahşap tekke, bazan manzarayı uçtan uca zapteden geniş mezarlık…[1]   Böylece kelimelerden bir imajı, bir manzarayı göz önüne getiriyor.

Japon edebiyatında “Haiku” denilen bir şiir tarzı vardır. “Haiku” dünyada en kısa şiir olarak kabul ediliyor. Yani, 5 hece + 7 hece + 5 heceden oluşan, toplam 17 hecelik üç mısradan ibarettir. ‘Bu kısacık mısrayla bir kavram anlatılabiliyor mu?’ diye soruyorlar. Cevap, “evet”tir. Asırlardır yazılageldi. Bugün de oldukça yaygındır. Bir haiku örneği vereyim, mesela:

Bir eski gölet

Bir kurbağa suya sıçradı

Su sesi.

Hepsi bu kadar. Bu üç mısradan anlaşılan şudur: “Ormanın içinde terkedilmiş eski bir gölet var, bir kurbağa o gölete sıçradı. O su sesinden başka hiç bir ses duyulmuyor.  Etrafın ne kadar sessiz olduğunu ifade etmiş oluyor.

İkinci olarak ise, Tanpınar’ın romanında yazılan cümlelerin aslında neyi ima ettiğini anlamak önemlidir diye düşünüyorum. Mesela, sevdiği kadının güzelliğini veya ona karşı olan duygusunu tasvir ederken aslında anlatmak istediği şey Türk medeniyeti, Osmanlı kültürü veya geleneksel Türk müziği olabilir.

Bir başka problem de arasıra çıkan “biz” kavramıdır. Kahramanımız Mümtaz’ın ağzından anlatılırken ara sıra, arkasından “biz” kelimesi çıkıyor. Mesela, “bizim kafamızın içinde”, “bizimle beraber yaşamak için”, “bize ait olan”… gibi. Böylece yazar romana girmiş oluyor.

Aslında Tanpınar için söylenecek daha çok şeyler vardır, ama ben bu kadarla konuşmama son vereceğim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

[1] A. H. Tanpınar, Huzur, Yapı Kredi Yayınları, 2000, s.50

Panel: Dünya’nın Tanpınar’ı, Uluslararası Ahmet Hamdi Tanpınar Sempozyumu-Türkiye’de ve Dünyada Tanpınar Zamanı,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu, 1-2 Kasım 2010.