Bir Sayfa Seçin

Fabio Salomoni: Merhaba. Konuşmamın başlığı “Neden bir İtalyan Tanpınar’ı okumalı?” Bugün, burada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ve bir eserinin İtalyancaya çevirisinden bahsetmek için bulunmak, bana sadece gurur vermekle kalmıyor, aynı zamanda İtalyan kamuoyunun Türkiye’ye bakış açısının değişimini de göstermek için bir fırsat da sunuyor. On sene evvel Türkiye’ye gelip Ahmet Hamdi Tanpınar’ı ilk okumaya başladığımda İtalya’da bunu yayınlayabilecek bir yayınevi bulmayı ummak imkânsız gibiydi. Türk edebiyatına olan bu genel kayıtsızlık hali, aslında İtalya’nın Güney Akdeniz dünyasına ve edebiyatına olan kayıtsızlığıdır. Uzun yıllar boyunca İtalyan kamuoyuna sunulan yegâne Türk eserleri Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal’inkiler olmuştur. Paralel olarak uzun zaman boyunca İtalyan toplumu ve İtalyan okurları Türkiye ile ilgili yüzeysel bir bakışa sahip olmuştur. Oysa bugünlerde İtalya’da kitapevlerine yapacağınız kısa bir ziyaret İtalyan kamuoyunun ne denli değiştiğini görmeye yetecektir. Bu “farkındalığı” ve “değişimi” açıklayabilecek nedenlerden biri edebiyat alanında Orhan Pamuk’un beynelmilel başarısı iken, diğer taraftan genel çerçevede Türkiye’nin AB’ye dahil olma süreci de İtalyan kamuoyunun Türkiye’ye yönelmesine sebep olmuştur. Ayrıca İtalya’da bir süredir devam eden İslamiyet ve kültürel çoğulculuk ile ilgili tartışmalar bağlamında Türkiye değerli ve öğretici bir ülke olarak öne çıkmaktadır. Aslında İtalyan okuru Doğu-Batı ilişkileri ve modern Türk kimliği gibi konularla daha önce Orhan Pamuk’un romanları aracılığıyla tanışmıştı. Zaten Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bir İtalyan yayınevine, eserlerinin İtalyanca’ya çevrilmesi için öneren de Orhan Pamuk oluşmuştur bu arada. Bu çerçevede Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ilk çevirisi olarak karşımıza çıkan Saatleri Ayarlama Enstitüsü eserini Türkiye’nin İtalya’daki yeniden keşfi olarak okumak gerekmektedir.

Tanpınar’ın düşünce merkezinde, Cumhuriyet’in geçmişle yarattığı varsayılan “kopukluk” olduğunu söylerken özgün olacağımı düşünmüyorum. Tanpınar’ın arayışı bu kopukluğun ötesine geçmek, geleneksel ve modern dünya arasındaki farkı kapatmak için bir yol bulmaktır. Dolayısıyla iki dünya arasındaki bağı kurmak (“mazi ile nerede ve nasıl bağlanacağız?”) ya da başka bir deyişle, değişim içinde süreklilik bulmaktır. Geçmişe olan bu hassasiyet çoğu kez Tanpınar’a muhafazakar sıfatının yakıştırılmasına sebep olmuştur. Burada söz konusu olan, Tanpınar’ın muhafazakarlığını tartışmaktan ziyade, daha çok Cumhuriyet tarihinde prekürsör ve yenilikçi karakterini (şahsiyetini) ele almaktır.

Peki niçin özellikle Saatleri Ayarlama Enstitüsü?

Tanpınar’ın edebî ve edebî olmayan diğer eserleri ile karşılaştırıldığında Saatleri Ayarlama Enstitüsü bir yeni kimliğin arayışını en iyi şekilde yansıtan eseridir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, yeni bir kimliğin -melez kimlik- aranması ve belki geçici inşası romanıdır. Geçmişi modern ile Şark’ı Garp ile barıştırarak Türk modernitesi’nin, daha rahat ve gevşek bir versiyonunu üretmek, ne tamamen Batı içinde, ne tamamen Batı dışı bir modernite.

Roman boyunca geçmişin mekanları, karakterleri ve ortamı sürekli okurun dikkatine getiriliyor: Mezarlıklar, türbeler, şeyhler, Şehzadebaşı’ndaki kahvelerin insan manzarası… Fakat bu semboller geçmişe yönelik olan atıfların nostaljik özelliklerine sahip değiller. Bu mekanlar ve havalar kendi hayatının ve ‘Türk toplum’un doğal bir parçasıdır ve sevgi dolu bir tespitte bulunmaktadır Tanpınar.

Modernite’ye gelince, romanda açıkça olumlu ifadelerle anlatılmaktadır: “Ben artık modern adamı, modern mimariyi, modern konforu seviyorum.”[1]

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Batı kültürüne atfedilen pozitif referansların listesi bir hayli uzundur. Burada psikanalizin rolü veya yine dil devrimine olan tavrı referans almak yeterlidir. Bütün bunlar Tanpınar’da bir yandan Batı’ya yönelik, diğer taraftan Cumhuriyet temellerine yönelik bir barışıklığın ifadesi olarak yer bulmaktadır.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, kültürel bir kriz romanı olmasının yanı sıra, aynı zamanda o sorunsalı geçme çabasında olan bir eser niteliği taşımaktadır. Bu arada kriz teması, Avrupa kültür tarihinin ana temalarından biridir. Modern Avrupa’da bu kriz teması Avusturya İmparatorluğu’nun sonunu getiren “Mitteleuropa krizi” olarak ortaya çıkmıştı. Bu “Kultur Krisis”, Viyanalı ya da Praglı bir kişinin eski düzen, eski değer dünyasının çözülmesinin yarattığı şaşkınlık ve kaybolma hissini yansıtıyor. “Mitteleuropa krizi”ni temsil eden yazarların listesi bir hayli uzun ve âşinadır. Bunların arasında Franz Kafka, Robert Musil, Sigmund Freud’un yani sıra Roth, Kokoschka, Karl Kraus, Schnitzler gibi isimler de yer almaktadır.

Bu arada belirtmek gerekiyor ki İtalyan modern edebiyatı da, özellikle “Mitteleuropa krizi” temalarından derinden etkilenmiştir. Ki bu bağlamda İtalyan modern edebiyatının esasını teşkil eden bir eser olan İtalo Svevo’nun Zeno’nun Bilinci (1931) tamamen bir “Mitteleuropa” ve psikanalitik perspektif üzerine kurulmuş bir romanıdır. Kanımca Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü de “Mitteleuropa krizi” kültüründen bir hayli etkilenmiş bir roman olarak okuyabiliriz. Avrupa kültürünün tragedyasını ve karamsarlığını yansıtan unsurlara romanda sıklıkla rastlanmaktadır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Schopenhauer, Nieztsche, Sprengler gibi felsefeciler roman kahramanları tarafından gayet net bir şekilde ifade edilmektedirler. Bununla birlikte romanda açıkça, kendini bilerek ele verircesine yer alan “Mitteleuropa” kültürü izleri çok daha önemlidir. Özellikle eserde artık doğrudan psikanalize atıfta bulunan kısımlar: Hayri İrdal’ın Dr. Ramiz’le analitik terapi seansı deneyimleri ya da sürekli rüya veya hipnoza göndermeler yapılması…Vamık Volkan ve Bella Habip’in ifadelerine göre, Türkiye’de psikanalizin popülerleşmesi ve yaygınlaşması ancak 90’lı yıllara denk gelmektedir. Bu çerçevede daha o dönemde adı sanı duyulmamış psikanaliz gibi bir yaklaşımdan bahseden Tanpınar’da bir öncülük özelliği görmek gerekir. Diğer taraftan psikanaliz “Mitteleuropa”ya işaret eden yegâne referans değildir. Örneğin Hayri İrdal’ın kendisi “Mitteleuropa” edebiyatının en güçlü simalarından biriyle eş düşmektedir: Musil’in Niteliksiz Adam’ındaki Ulrich adlı roman karakteri. Ulrich gibi Hayri İrdal da büyüdüğü kültürel dünyanın çözülmesiyle yeni dünyayı anlamakta yetersiz kalmaktadır. Hayri İrdal’daki kaybolma hissi sürekli olarak ironik, sürreel durumlar yaratmaktadır. Burada Kafkaesk sıfatı romanın ana havası ve başkahramanın felsefi yaklaşımını en iyi şekilde anlatmaktadır. Romanda hakim olan bu mizah ve ironik mesafe Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bir kez daha “Mitteleuropa” karakterini göstermektedir.

Saatleri Ayarlama Enstütüsü’nü sadece edebî bir eser değil, aynı zamanda sosyolojik bir deneme olarak da görebiliriz. Zaten Doktor Ramiz’in kendisinden bahsederken sürekli ‘toplum bilimci’ olarak bahsetmesi bir ipucu daha sunuyor bize.

Modernite’nin kilit unsurlarından ve modernizasyon sürecinin temellerinden biri yeni bir zaman kavramıdır. Romanın konusunun bir ‘saat ayarlama enstitüsü’ üzerine kurulması, zaman ve saat kavramlarının merkezi bir yere sahip olması, yeni bir değer dünyası, yeni bir uygarlığın kabul edilmesinin bir metaforudur: “İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdiklerinde, onu güneşten ayırdıkları zaman medeniyet büyük bir adım attı.”[2] Tanpınar modern bir zaman kavramını ele alırken aynı zamanda geçmiş ve gelecek arasında bir bağlantı kurma fırsatını kaçırmıyor. Muvakkit Nuri Efendi’nin aracılığıyla okurlarına Tanpınar eskiden Müslümanların, hattâ özellikle Türklerin günlük hayatında zaman ölçme ve saatlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor: “Herkes bilir ki eski hayatımız saat üzerine kurulmuştur…”[3] Burada Tanpınar’ın bir kez daha geçmiş ve gelecek arasında bir süreklilik ve yeni değerler için yerel referanslar bulma çabasının içinde olduğunu gösteriyor.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kurulması modernizasyonun iki unsurunu daha içeriyor. Birincisi, bürokrasi ve bürokratlaşma sürecidir. İkincisi, bürokratlaşmaya doğrudan bağlıdır: İş disiplini. Yeni zaman ölçmesi, bürokrasi ve disiplin, modernleşme sürecinin temel unsurlarıdır. Max Weber’in sözleriyle “modernitenin çelik kafes” yaratan unsurları. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, modernitenin kabulü ve Türkiye’ye Batı kültürü entegre edilmesinin girişimi romanıdır. Ancak bu kabul, coşkulu ve içten olmaktan ziyade kaçınılmaz bir gereklilik hattâ bir kader olarak sunuluyor. Hayri İrdal’ın Enstitüyü kurma girişiminde mizahçı, mesafeli bakışı, Batı kültürü ve modernitesine yönelik Tanpınar’ın yaklaşımının bir metaforu olarak görebiliriz. Sanki Tanpınar’a göre Batı modernitesi bir gerçektir ve buna alternatif yoktur. Ama yine de bu gerçek coşkulu bir kabule neden olmamaktadır.

Sonuç olarak bugün bir İtalyan okurun Tanpınar eserlerinde bulabilecek özellikle kültürel tarihi, kimlik ve modernleşme süreci bakımından birkaç ilgi sebepleri göstermeye çalıştım. Eminim ki İtalyanlar Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi ustaca bir edebî eseri okurken daha fazla, belki de şimdiye kadar düşünülmemiş, yeni zevkler ve ufuklarla rastlayacaktır. İçten teşekkürlerimi sunuyorum.

[1] A. H. Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Yapı Kredi Yayınları, 2000, 57.

[2] A.g.e. 236.

[3] A.g.e. 27.

Panel: Dünya’nın Tanpınar’ı, Uluslararası Ahmet Hamdi Tanpınar Sempozyumu-Türkiye’de ve Dünyada Tanpınar Zamanı,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ünivesitesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu, 1-2 Kasım 2010.