Bir Sayfa Seçin

TANPINAR’IN ŞİİRİ

Cemal Süreya

Tanpınar’ın şiiri bir yerde rahat bir simetriye dayanır. Öyle ki, bıçakla bu şi­iri ikiye bölseniz, iki parçanın şiirsel gerilimlerinin birbirine eşit olduğunu gö­rürsünüz. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirini yermek anlamına gelmiyor elbet. Üstelik kendi ölçüleri içinde onurlu ve başarılı bulurum ben onun çalışmasını. Sevmişimdir de. Ama bir sıra içinde sevmişimdir. Birkaç ad sayacak olsam onun adını da katmışımdır aralarına. Kısacası, yalın bir tutku, özel bir sevgi olmamış­tır bu.

Bakımlı bir şiir Ahmet Hamdi’nin şiiri. Aydınlıktan alıyor mayasını. Doğa içinde ufak ufak geriniyor. Aslında onun şiirimizdeki eylemi kendi şiirlerini aş­maktadır. Şiirimize an içinde değil de; süre içinde bakmaya çalışalım, bakın bu gerçeği nasıl göreceğiz. Şiirimize an içinde bakarsak, Ahmet Hamdi pek öyle bir varlık göstermez. Ama gelişme içinde baktığımızda, onun lif lif, damar damar türlü şairlere yayılmış olduğunu göreceğiz. Bu bakımdan bütün yapıcı şairlerin özelliklerini taşır. Bir yerde Yahya Kemal’den aldığı espriyi Oktay Rifat’a ulaştırmayı bilmiş, becermiştir. Şiirimizdeki rolü daha çok bu noktadadır. Görünmez bir biçimde eski şiirle yeni şiir arasında güvenli bir köprü olmuştur.

Bugün hece şiirinden kala kala bir iki ad kaldı. Bir o, bir de Necip Fazıl Kısakürek. Belki de bir Faruk Nafiz Çamlıbel.

Dar bir evren Tanpınar’ın evreni. Ancak şiir beğenisi öyle yüksek ki bu dar evren içinde dili en iyi, en titiz olanaklarla yoğurmuştur. Orhan Veli akımından önceki Türkçenin en yüksek beğeni düzeyi, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirinden geçmektedir. O, yalnız Türkçeyi yakalamakla kalmamış, yer yer etkilemiştir de. Ancak son yıllarda üst üste gelen şiir dalgaları, Türkçenin şiir içindeki anlamlı bölgelerini, nirengi noktalarını altüst etmiş olduğundan, o eski güzellik ölçüleri çok değişmemiştir. Bu arada birçok şair gibi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirindeki elektrik de kalktı, uçtu yer yer.

Dinlendiren bir şiir. Duru, mavi-beyaz, edilgin Divan şiirini, Yahya Kemal’i, Mallermé ‘yi yaşar. Bir yerde daha yeni şairlerde yaşamak ister. Tökezlemesi da­ha çok bu isteği duyduğu ve uygulamaya kalktığı zamanlardadır. Aile dergisin­de yeni şairler gibi yazdığı birkaç şiirine, Ataç, veryansın etmişti. Gerçekten de, iyi, başarılı ürünler değildi bunlar. Alçıdan yapılmış kumbaralara benziyordu. Özgür koşuk gitmemişti Ahmet Hamdi Tanpınar’a.

Necati Cumalı bundan on beş yıl önce bir dergide “Tanpınar’ın Şiirleri” baş­lıklı bir yazı yayımlamıştı. Bu yazısında Tanpınar’ın dizelerinin son derece dar sözlüklü bir şiir diline dayandığını söyleyerek, “Son kuşak şairleri de kendi arala­rında bir şiir dili ile anlaşıyorlar, onlar şehir adlarını, yabancı adları kullanmaktan hoş­lanıyorlar; sık sık Babil diyorlar, Anadolu’nun il, ilçe adlarını sayıyorlar,” diyor, onlar­la Ahmet Hamdi arasında benzerlik buluyordu. Oysa, bence, Tanpınar ile Cu­malı’nın son kuşak şairleri dediği 1950 kuşağı şairleri arasında tam bir karşıtlık söz konusudur. Valery ile Rimbaud kadar bir ayrım vardır aralarında. Hatta da­ha da fazla. Tanpınar, güzelin mapusanesinde mutlak ve benimsenmiş bir Tan­rıya şükürler eden yumuşak başlı bir bilge kimliğindedir. 1950 kuşağı şairlerinin yadsıma, inkâr tavırları yoktur onda.

Her şey bir yana, titiz bir ustaydı Tanpınar. İşini seven, işini iyi bilen bir us­ta. Bugün aramızda kaç kişi var onun gibi tutkuyla, vazgeçişle, aşkla sanata sa­rılan? Önemi tartışılmıştır. Tartışılacaktır. Bugün çok önemli bilinen bazı şairler sarsılabilir, hatta yıkılabilir ilerde. Ahmet Hamdi Tanpınar hiçbir zaman çok önemli olmadı, ama olduğu kadarıyla kalacaktır.

(Politika, 24 Ocak 1976)