BİR YILDIZ DAHA
Halide Nusret Zorlutuna
Türk edebiyatı göklerinde bir yıldız daha söndü. Bir yıldız ki yıldızlara benzemez, bir yıldız ki bıraktığı boşluk belki asırlar boyu doldurulamaz.
Ahmet Hamdi Tanpınar, muhakkak ki büyük bir şairdi: Manzumelerinin her mısraı ile şair; romanlarının her satırı ile şair; kalbi ile, kafası ile bütün varlığı ile şair.
Ahmet Hamdi; İstanbul’u candan seven; eski, gerçek İstanbul’u; bütün zevki, sanatı, geleneği, kültürü… Bütün maddesi ve mânası ile duymuş olan şairdi. Sadece İstanbul’u mu?… Hayır’ Müslüman Türk şehirlerinden birçoğu; camileri, türbeleri, evliyaları ile; bütün tarihi ve efsanesiyle; eşssiz sanat eserleri ve erişilmez mânaları ile, pırıl pırıl, Hamdi’nin mısralarında yaşar.
Sevgi ve iyilik dolu kalbi, şimdi göğsünün altında çarpmaz olmuş. Ne çıkar?.. O kalb onun mısralarında, onun eserlerinde daima gümbür gümbür çarpacak ve duyan kalbleri şevk ve heyecanla çarptıracaktır. Yetmez mi?..
Su sesi ve kanad şakırtısından
Billûr bir avize gibi Bursa’da zaman.
Ahmet Hamdi Tanpınar; bütün ömründe, yalnız, Bursa’yı bir renk, ışık ve nağme cihanı halinde bize sunan şu iki mısraı yazmış olsaydı gene “Büyük şair” diye Edebiyat Tarihimize geçirdi.
Arkadaşları arasında benim kadar eskisi yoktur sanırım. Tanışıklığımız yarım asrın gerisinde başlar. Rahmetli babam Kerkük Mutasarrıfı iken, rahmetli babası orada Kadı –yani Hâkim- imiş… İkimiz de dokuz-on yaşlarında çocuklardık amma, o zamanlar, bilhassa oralarda, kız çocuklarla erkek çocukların arkadaşlık etmesi âdet olmadığı için, arkadaş olamamıştık.
Sonra Üniversitede karşılaştık, mütareke yıllarında, Kerkük’deki tanışıklığımızı bana o hatırlatmıştı.
Ne kadar halîm selîm, ne kadar gösterişten uzak; ilme, sanata, memlekete ne kadar âşık ve nasıl “Efendi” bir insandı! Tepeden tırnağa “Efendi”.
Hamdi ile 1946’da Maraş’da bir görüşmemiz olmuştu. O zaman o, Maraş Milletvekili idi, kocam da Kolordu Kumandanı. Kahraman şehrin “Kurtuluş Bayramı”nı hep birlikte kutlamıştık. Orada, samimî bir üzüntü ve bezginlik içinde bana söylediği şu sözleri hiç unutmadım:
“Sokak politikası, kahvehane politikası yapıyorum kardeşim ve bundan nefret ediyorum. Benim işim değil bu.”
Hiç şüphesiz onun işi değildi. Sonra, Üniversite kendine yakışan yeri oldu ve o hava içinde, öyle sanıyorum ki bahtiyar oldu ve bahtiyar öldü. Amma çok erken. Bir sıra adamı için değil belki, fakat Ahmet Hamdi Tanpınar için çok erken!..
Elden ne gelir ki?… Hak’dan rahmet dilemekten gayri?…