Bir Sayfa Seçin

XIX. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ

Asaf Hâlet Çelebi

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın evvelce bu adla neşrettiği eserin ikinci tabını İstanbul Üniversitesi yayınları arasında görüyoruz. Fakat bu ikinci tab’ı birincisinden o kadar değişik, o kadar titiz bir çalışmanın mahsulü olan ilâvelerle dolu ki, birincisiyle mukayese edilince onun âdeta basil başına yeni bir eser olduğu kanaati hâsıl oluyor. Müellifin kaydıyla da yeni baştan ele alınmış ve genişletilmiş olan bu kitap XIX. asra ait olan Türk edebiyatı tarihinin birinci cildidir. İkinci cildi de ikmal ve neşredildiği takdirde muhakkak ki büyük bir eksikliği dolduracaktır.

Her şeyden evvel eserin ismi üzerinde duracağım. Bundan evvel Türk edebiyatı üzerinde denemeler yapanların çoğu ona Tanzimat Edebiyatı adını veriyordu. Ben öteden beri bu klişenin yanlış kullanıldığı kanaatindeyim. Nitekim Servet-i Fünun Edebiyatı tâbiri de böyledir. Avrupada ve Avrupalılar gözüyle edebî mektepler romantizm, realism, surrealism gibi bir fikir etrafında toplanan hüviyetleri mütalâa etmektedir. Edebiyatta mektepleri tarih devirlerine nisbet etmek doğru olamaz. Aynı şekilde bir mecmuanın adını bir edebî devre izafe etmek de münasebetsizdir. Hele beş asırdan fazla devam eden bütün klâsik edebiyatımıza topyekûn Divan Edebiyatı adını vermeyi de yersiz buluyorum. Çünkü bu edebiyatta nesirler divâna giremeyeceği gibi şiirde de divanla hiç alâkası olmayan mesnevi gibi neviler de vardır; bir de meselâ Şeyhî ile Galip Dede arasında ölçülemeyecek kadar muazzam farklar bulunmaktadır. Edebiyat tarihi yazanlar için yeni baştan bir tasnif yapılması pek yerinde bir harekettir. Bunu ilk defa Ahmet Hamdi’de görüyorum. Hiç olmazsa eserine ilmî ve itiraz kabul etmeyen bir ad vermiştir. Tarihimizin Tanzimat denilen devresinden sonra yazılan yazılar muhakak ki değişik bir hüviyet taşımaya başlarlar. Fakat onlarda ve daha sonrakilerde bile eski an’ane, bilhassa şiirde tamamıyla kaybolmaz. Bu eski an’aneyi zamanımıza kadar devam ettiren Yahya Kemal’i bu sınıfa ithal edebiliriz. Zamanımızda da bilhassa çok güzel rübailer yazan Cemal Yeşil, Ârif Nihat bey Divan şairi midir? Keza Ziya Paşa, Namık Kemal, Naci, hattâ Ekrem beyin gazellerini Divan şiiri başlığı altında mı tetkik edeceğiz? Bu sebeple her halde edebiyat tarihini asırlara taksim etmek bugün ilk yapılacak doğru harekettir.

Evet, XIX. asırda tarihimizde ve bünyemizde Tanzimat denilen bir hâdise, bir değişiklik olmuştur. Bu hâdise Avrupa medeniyetine intibakımızı resmen tasdik eden bir vâkıadır. Bununla içtimaî bünye içinde birtakım değişmeler olmuştur ki, bu Türk milletinin de değişmesi, yenileşmesi demektir. Her şeyden evvel değişen bir insan vardır ki, bundan sonraki edebiyat bu değişmeyi anlatmaktadır. Daha doğrusu aralık duran bir kısım pencerelerimizi Avrupa fikir dünyasına büsbütün açtık. Bu açılma neticesi olarak evimizde yeni rüzgârlar esti. Bir kısım pencerelerimizden henüz İran ve tarihimizin eski devirleri görünmekte idi. Fakat gelen rüzgâr kuvvetli oldu. Bu görünen pencerelerin çoğunu hassüslerimizi bir noktada toplayan şiirler yazmaya başlamıştık. Vezinleri muhafaza etmekle beraber onların şekillerini de deniyorduk. Fakat bu hareket birdenbire olmadı. Esasen ondan evvel de ikinci Mahmut devrinde resmen Avrupa kisvesini kabul etmiştik. Pek tabiîdir ki, üçüncü Selim devrinde başlayan Fransız mütercimlerinin ufak tefek eserleri de münevverler arasında az çok müessir olmuşlardı. Avrupa tipi talimli askerlerin arkasından Avrupa’nın temsil ettiği fikir dünyası da bize er geç kapılarını açacaktı. İşte bu ruh hâleti sonraki Avrupa tipi edebiyata da yol açmıştı. Binaenaleyh XIX. asrın ilk yarısında biz bunun nüvelerini görüyorduk.

Fâzıl ve Vâsıf o zamanki İstanbul’u terennüm ediyordu. Âkif Paşa nesirlerinde Avrupa’ya yaklaşan yeni bir ifade tarzı bulmuştu. Şiirlerinde de meselâ Adem Kasidesi’nde olduğu gibi şekilde değil, fakat muhteva itibariyle bir yeniliğin müjdesi seziliyordu.

A. Hamdi Tanpınar kitabını XIX. asrın çerçevesi içinde hazırlamakla bütün bu imkânları bize veriyor. Esasen birinci tabında bulunmayan Vâsıf ve Âkif Paşa burada esaslı olarak alınmış, Ahmet Mithat ve Muallim Naci de yeniden yazılmıştır. Recaizade ve Hâmid’de de mühim değişiklikler yapılmıştır. Birinci kaynaklardan istifade eden müellifin o devrin bütün eserlerini tetkik etmek üzere bu eseri hazırladığı görülüyor. Bu husustaki bütün kitabiyatı gördüğünü iddia etmemekle beraber bir devir etrafında bir görüş zaviyesi ve bir istediği olduğu muhakkak olan A. Hamdi Tanpınar evvelâ eserleri muhafaza ediyor, sonra bunun etrafında bir edebiyat tarihçisi sıfatıyla çalışıyor. Burada da muharrirlerin ve eserlerinin tahlil ve tenkidlerine pek isabetli ve ağır basil oluşu da ayrıca pek kayda şâyandır.

Müellifin bu eserinde göstermek istediği hakikat şudur: Daha eskilerde olmayan ve bize bugünü hazırlayan bir düşünce, bir tahayyül ve seziş tarzı nasıl başlamış, geçen asır içinde model olarak yetişen büyük kalem erbâbı (hommes de lettres) arasında ne gibi istihâleler geçirmiştir.

Müellif işte o devrin üstadlarını birer birer etüt etmek suretiyle bugüne doğru açılan yolu gözlerimizin önüne sermiş oluyor.

Birinci cilt başlangıçtan Muallim Naci’ye kadardır. Eserin şemasını tetkik edersek hakikaten büyük bir ciddiyet, ihata ve gayretle, ince bir çalışma ve ilmî bir izah şekliyle araştırıldığını anlarız. Bundan sonra Garplılaşma hareketine umumi bir bakış başlığı altında hususi bir bahis üç tâlî kısımla tetkik edilmelidir.

1. kısım garplılaşma hareketlerinin iptidasından 1789’a kadar geçirdiği safhalar, II. kısım 1789-1807’ye kadar süren devir, III. kısımda da 1826-1839 seneleri arasındaki garplılaşma hareketinin tafsilâtı verilmektedir.

Bundan sonra beş bölüm açılmakta ve ayrıca altı muharrir tahlil ve tetkik edilmektedir. Bunlar sıra ile şöyle devam ediyor:

I. Bölüm – XIX. asrın ilk yarısında Türk edebiyatı. Burada klâsik şairlerden Vâsıf, İzzet Molla, Âkif Paşa, halk şairlerinden Emrah, Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyrani, Dadaloğlu anlatılmaktadır. Nesirde ise resmî dildeki değişiklikten, tarihçilerden, bazı hâtıralar ve muhtıra sahiplerinden başta bilhassa Mustafa Sami Efendi olmak üzere yeniliğe doğru açılan çığırdan bahsedilmektedir.

II. Bölüm – Tanzimat senelerine dairdir. İkiye ayrılmıştır. Birinci kısım 1839-1860 seneleri arasındadır. Tanzimat fermanından sonra İstanbul’da hayatın değişmesi, yeni ve eski dâvaları, Reşit Paşa ile dairesi, devlet tesirlerinin fikir hayatı üzerinde tesiri, kalemler, Encümen-i Dâniş, gazete ve gazetecilik ve ilk görülen makaleler, tiyatro ve digger garp nevilerinin görünüşü bu kısımdadır.

1856-1876 seneleri arasına hasredilen ikinci kısımda ise Tanzimat ideolojilerinden, medeniyet ve medeniyetçilikten, Osmanlılık etrafındaki milliyetçilikle İslâmcılıktan ve değişen hayat şartları neticesinde yeni bir terbiyeciliğe gidişten konuşulmaktadır.

Bundan sonraki bölüm yeni üç büyük muharrire hasredilmiştir. Bunlar Ahmet Cevdet Paşa, Münif Paşa ve İbrahim Şinasi’dir. Tabii bunlardan en mühimi olan Şinasi’nin üzerinde çok duran müellif, bilhassa onun bulduğu yeni manzume şeklinden, yeni dil ve hayalinden, onun millet, devlet, hükümet ve mesuliyet fikri hakkındaki telâkkilerinden, kendisine müessir olan garp tesirinden, gazetecilik cephesinden uzun uzadıya bahsediyor.

Şinasi’den sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ni de ayrı bir mevzuda tetkik ediyor. Sultan Abdülaziz Türkiye’sinde artık yepyeni bir nesil vardır. Neşriyat hareketleri hızlanmıştır. Burada bilhassa Suavi tetkik edilmektedir.

Daha sonraki bölüm nevilerin gelişmesine ayrılmıştır. Burada en mühimmi gazete mevzuudur. Gazetelerin okuyucuları, dili, gazetelerde nesir nevileri, gazetelerin şiire verdiği yer ve gazeteden sonra kitap kısmı teşkil ediyor. Daha sonra eski ve yeni şiir, tiyatro ve hikâye ile tenkid ele alınıyor. Eski şiir mümesilleri olan Avni Bey, Leskofçalı Galip Bey, Ârif Hikmet Bey ve Encümen-i Şuarâ şairlerinin vaziyetleri tetkik edildikten sonra yeni şiirde Ethem Pertev Paşa ile başlayan ikinci hamle, nazım şekilleri, vezin meselesi, şiirde mevzular ve temler, ferdin doğuşu ve lirik şeklin değişmesi eski hikmetten felsefî endişeye geçiş, ölüm düşüncesi ve tabiatın keşfi, istiarelerin değişmesi mevzuları inceleniyor. Yeni başlayan tiyatro hamlesi de ayrı bir kısımdır. Burada Şark Kumpanyası ve türkçe oyun, yeni eserler, Güllü Agop Kumpanyası ve Osmanlı Tiyatrosu, yeni nev’in şartları; tiyatro üzerinde ilk düşüncelere ait sözler vardır. Yine ilk hikâye ve roman da gelişmeye başlayan neviler arasında tetkik edilmektedir. İlk tercümeler ve ilk eserler, nev’in ilk şartları, eski hikâyeden yeni hikâyeye doğru geçiş, Müsâmeretnâme’nin tahlili, teessürî hissiyat ve romanesk, realism ve naturalism tecrübeleri, târiften tasvire geçiş bu kısımdadır:

Eserin pek güzel bir sıra takibeden ve hemen yarısını teşkil eden bu derin incelemelerinden sonra söylediğimiz altı büyük şahsiyetin tahlillerine girişilmektedir. Bilhassa birinci tabıda bulunmayan Ahmet Mithat ve Naci’ye burada mühim bir yer ayrılmış olmasıyla eser hakikaten mükemmelleşmiş oluyor. Ziya Paşa’nın, Namık Kemal’in, Recaizâde ve Hâmid’in biyografileri ile edebiyattaki mevkileri bir edebiyat tarihi kitabı için özlü ve geniştir. Müellifin de dediği gibi: “Edebiyat vak’alarını zaman çerçevesi içinde olduğu gibi sıralamak, birbirleriyle olan münasebetlerini ve dışardan gelen tesirleri tâyin etmek, büyük zevk ve fikir cereyanlarını ayırmak, hülâsa her türlü vesikanın hakkını vererek bir devrin edebî çehresini tesbite çalışmak, edebiyat tarihinden beklenen şeylerin en kısa ifadesidir.” Ve müellif böylece kendisinden beklenen vazifeyi hakkiyle ve pek mükemmel olarak başarmıştır.

(Türk Yurdu, sayı 259, Ağustos 1956, s. 151-154)